Yaklaşık 600 yıl hüküm süren Osmanlı Devleti, şer’i hükümlere tabi olan bir İslam devletiydi.Bu nedenle hemen her alanda şer’i hukuk kurallarının hakimiyeti görülür. Bu durum Osmanlıvergi sisteminin oluşumunda da etkili bir faktör olmuş ve Osmanlı vergi sistemi, şeri hukukkuralları çerçevesinde şekillenmiştir. Dolayısıyla uzun bir süre, İslam vergi hukukundagörülen zekat, öşür, harac ve cizyeden oluşan şer’i vergiler hakim olmuştur.
Kur’an, sünnet,icma ve kıyasa dayanan bu vergiler dışında, zamanla “şer’i vergiler karşılığında alınan” ve“örfi” vergiler adı altında iki ayrı vergi grubu daha ortaya çıkmıştır.Hz. Peygamber devrinden 1839 yılına yani Tanzimat’ın ilanına kadar, bütün Müslüman Türkdevletlerinde kabul edilen vergi sistemi aynıdır ve temelde fıkıh kitaplarında ifadesini bulanmali hükümlerinden ibarettir. Ancak, İslam hukukunun bu konuda padişaha tanıdığı bazıyetkiler nedeniyle, örf-adete dayanan örfi vergiler konusunda isim ve miktar farklılıkları sözkonusudur1.
Şer’i vergiler (tekalif-i şer’iye), tamamıyla İslam hukuku kurallarına göre konmuş, zekat,öşür(aşar), haraç ve cizyeden oluşan vergilerdir. Zekat, Müslüman halktan 1/40 oranındaalınan bir vergidir. Bu vergi, belli bir miktar koyun, keçi, deve vb. hayvanlar ile altın, gümüş veticari eşyası olan kişilerden alınmıştır.
Öşür; arazide yetişen ürünlerden alınan ve Müslümanhalkın ödediği bir vergidir. Yine şer’i vergilerden biri olan harac(arazi-i haraciye), ürünlerüzerinden toprağın verimine göre farklı oranlarda alınan harac-ı mukaseme (orantılı haraç)ile arazi üzerinden yılda bir kez alınan harac-ı muvazzaf (sabit haraç) olarak iki vergidenoluşmaktadır.
Cizye ise, Müslüman olmayan halktan alınan bir vergiydi. Cizyeyi devlet direktolarak kendisi tahsil ediyordu.Örfi vergiler (tekalif-i örfiye) ise geleneklere dayanarak konmuş vergilerden oluşmaktadır. Dinayırımı olmaksızın herkesten, yerel ve olağanüstü harcamaları karşılamak üzere alınmışvergilerdi.Osmanlı Devleti’nde uygulanan şer’i vergilerde, fıkıh kitaplarında yer alan hükümlere harfiyenuyulduğunu söylemek güçtür. Örneğin şer’i bir vergi olan öşürün uygulanışı, birkaç açıdanfarklılıklar gösteriyordu. Osmanlı Devleti’nde öşür denince; biri kuruluş dönemindeki mülkarazi mahsulünden alınan vergi ve sonraları sadece Hicaz bölgesinde alınan öşür ile diğeride arazi-i emiriyyeye mahsus olmak üzere alınan “harac-ı mukaseme” anlaşılmaktadır. ZiraOsmanlılarda haracın “mukaseme” kısmına öşür adı verilmektedir. Bunun için, bu isimaltında ifade edilen konular, İslam vergi sistemindeki öşür ile tam bir uyum halinde değildir.Her ikisi de arazi mahsulünden alınan vergiler olmakla birlikte, İslam vergi sisteminde “arazi-iöşriyye∗”den alınmakta ve ibadet anlamında kullanılmaktaydı. Halbuki Osmanlı arazisi,emiriyyedir, öşriyye değildir.
Buradaki vergi, hem müslümanlardan hem de gayrimüslimdenalınmaktadır. İbadet anlamında olan öşre gayrimüslimler tabi olmadığından,gayrimüslimlerden alınan mahsul vergisi haractır2.Bir diğer farklılık cizyede görülüyordu. Osmanlı Devleti’nde cizyenin uygulanışı ile birliktedevletin mali durumu kötüleştiğinde yeni bazı vergiler konuluyordu. Hatta bu vergilerdenbazıları da cizyeye ilave ediliyordu. Nitekim, III. Murad saltanatının son yıllarında devletyetmiş milyon akçalık bir açığı kapatmak için içkiye yeni vergiler koymuştu. Bununla birlikte bu vergi, cizyeye ilave edilmişti. Bu da cizyeye yarıya yakın bir ilave gibi görünüyordu.
Cizyenin bu şekildeki uygulanışı, Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa’nın (sad. 1689-1691)sadareti zamanına kadar devam etti. Bu dönemde cizye yeniden düzenlendi. Buna göre,cizye verenler, fıkıh kitaplarında bildirildiği gibi , ednâ, evsât ve âl’â kısımlarına ayrılarak,ednâsı 12, evsâtı 24 ve â’lası 48 dirhem gümüş olmak üzere cizye vermeye başladılar.
Osmanlı devletinde II. Mahmud’dan önce de cizye ile birlikte “mübaşiriyye”, “tahsildariyye”,kefilleme” ve “küşâdiye” gibi isimlerle bir miktar para alınıyordu. 1830’da kaleme alınan birkararnameye göre, bundan böyle halktan, yukarıda isimleri anılan hiçbir vergininalınmayacağı ve fakat bunların yerine zenginden 2,5 kuruş, orta halliden 1,5, fakirden de 1kuruş vergi alınması kararlaştırılıyordu. Aynı şekilde, cizyedarlar tarafından tutulanmemurlara, kaza, nahiye ve köylerde ikametleri süresince, zorunlu masrafları için reayatarafından kişi başına yüz dirhem ekmek verileceği gibi, binek hayvanlarına da birer kutuarpa ve dörder okka saman verilmesi de karara bağlandı.
Zamanla, 2,5, 1,5 ve 1 kuruşlukbu fazlalık da şikayetlere neden oldu. 1843 yılında çıkarılan bir kararname ile, bundan böyleher ne isim ve şekilde olursa olsun, gayrimüslim reayadan cizyeden başka bir şey alınmasıyasaklandı.
Şer’i bir vergi olan cizye mükellefler üç sınıfa ayrılarak tahsil edilmiştir.Müslüman olmayanların birinci sınıfa girenlerinden otuz, ikinci sınıf olanlarından yirmi veüçüncü sınıftakilerden on akçe olarak alınması kabul edilmiştir. Fakat bu usul her yerde eşitşekilde uygulanmamış ve çıkarılan fetvalarla farklı miktarlarda toplanmıştır.Osmanlı Devleti’nde şer’i vergiler dışında, “şer’i vergiler karşılığında alınan vergiler∗” ile örfivergilerin ortaya çıkmasının temel nedeni, baş gösteren mali sıkıntılardır. Birçoğu geçiciolarak alınmak amacıyla konulmuş, fakat devamlılık göstermiştir.
Savaşlar da bu vergilerinkonulmasında etkili olmuştur.İlk örfi vergi; II. Bayezid döneminde savaş masraflarını karşılamak amacıyla konulanimdadiye-i seferiye’dir. Örfi vergilerin konulduğu kanunnamelerin başına konulan şu hüküm,Osmanlı Devleti’nde devlet başkanlarının şeriata göre hareket ettiklerini gösteriyordu:“Şer’i şerife muvafakatı mukarrer olup, halen muteber kavanîn ve mesail-i şer’iyyedir”.Osmanlı vergi sisteminde örfi vergiler üç gruba ayrılıyordu:
1- Tekalif-i âdiye: Savaşlar sonucunda alınan ve şeriatın izin verdiği vergilerdi.
2- Tekalif-i şâkka: Vergi kuralları dışında kalarak tarh edilen vergilerdir. Bu tür vergilerde hakve adalete uygun davranılmayacağından, şer’an izin verilmemiştir.
Nitekim, Kanuni SultanSüleyman döneminin sadrazamı olan Lütfi Paşa, savaşta bile kanunsuz bir vergininalınamayacağını bildirerek şöyle demiştir: “Cenk içinde askere hilaf-ı kanun vergisivermemek gerektir” 7. Tekalif-i şâkkalar; çeşitli adlar altında toplanan, üst düzey yöneticilerintahsil ettiği ve kanunnamelere dayanmayan vergilerden oluşmaktaydı. Bu tür vergilere her nekadar engel olunmak istendiyse de bu mümkün olamıyordu ve bu vergiler zamanla kabul gördü.
3- Tekalif-i divaniye: Yine kanunnamelerin kapsamı dışında olan ve devletin bizzat kendisinintahsil ettiği örfi vergilerdir. Sabit bir miktarı veya oranı olmayan tekalif-i divaniyeler, her yılçıkarılan fermanlarla belirleniyordu. Önceleri savaş gibi olağanüstü durumlarda alınan buvergi de, III. Murat döneminde daimi bir vergi haline geldi9. Maddi sıkıntı çeken hazinezamanla kanunnamelerle alınmayan tekalif-i divaniyeyi artırdı. Ümeranın, âdet (bi’dat) adıaltında kanunnamelerin kapsamı dışında vergi topladığı ve kanunnamelerde yer alan vergimiktarının birkaç katı ölçüsünde vergi aldığı görülüyordu. Reaya bunları ödemekte güçlükçekiyordu. Her ne kadar bu vergilerin tahsiline engel olunmak istendiyse de, yetiştirdiğiaskerlerle savaşa katılan ümeraya göz yumuldu, daha sonra bu vergilere resmi bir nitelikkazandırıldı.Bunların dışında halkın angarya olarak nitelendirilebilecek bedeni birtakım yükümlülükleri deoldu.
Özellikle padişaha ve saray erkanına ait çayırların biçilmesi veya bağların işlenmesi içino bölgelere ait kanunnamelerde, halka bu işlerde çalışma zorunluluğunun getirildiği debilinmektedir.Osmanlı Devleti’nde uygulanan örfi vergilerin türleri ve vergi oranları (miktarları) çoğunluklakanunnamelerle ve fermanlarla belirleniyordu. Konulan vergilerin bir kısmı isekanunnamelerin kapsamında bile değildi. Örfi hukuk gereği örfi vergilerin tahsil edilebilmesiiçin bu vergileri insan aklının iyi kabul ettiği yapıda ve şeriata uygun olması gerekirdi. OysaOsmanlı Devleti’nde uygulanan örfi vergilerin bir çoğunun halk tarafından kabul görmediği vezorunlu olduğu için ödendiği anlaşılmaktaydı.Osmanlı devleti, şer’i vergiler dışında, pek çok örfi verginin∗ de uygulama alanı bulduğu birimparatorluktu. Osmanlı Devleti’nde hükümdarların zaman içerisinde keyfice çeşitli konularüzerinden vergi aldıkları çok iyi bilinmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder